18.09.2025
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, "Türkiye, artık bir ‘yasaklar rejimi’ne dönüşmüştür. Son olarak, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Mabel Matiz’in “Perişan” adlı şarkısı hakkında kamu düzeni ve sağlığa aykırılık gerekçesiyle erişim engeli istemesi, bu karanlık tablonun yalnızca bir parçasıdır. ‘Seninle aynı fikirde olmasam da fikrini savunma hakkını sonuna kadar savunurum’ anlayışından, ‘düşünüyorum, öyleyse yasaklayın’ sürecine evrildik" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Nazlıaka’nın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yasakçı zihniyetine ilişkin basın açıklaması şöyle:
Türkiye, artık bir “yasaklar rejimi”ne dönüşmüştür. Son olarak, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Mabel Matiz’in “Perişan” adlı şarkısı hakkında kamu düzeni ve sağlığa aykırılık gerekçesiyle erişim engeli istemesi, bu karanlık tablonun yalnızca bir parçasıdır.
“Seninle aynı fikirde olmasam da fikrini savunma hakkını sonuna kadar savunurum” anlayışından, “düşünüyorum, öyleyse yasaklayın” sürecine evrildik.
Kadınların, sanatçıların, siyaset ve düşünce insanlarının boğazına çöken bir baskı düzeniyle karşı karşıyayız. Bu yasaklar; nefes almamızı istemeyen, eleştiriden korkan, sanattan ürken bir zihniyetin ürünüdür.
Bir yanda Diyanet’in hutbeler yoluyla laikliği ve kadınların yasal kazanımlarını hedef alması, diğer yanda kendine bilim insanı diyen bazı gerici figürlerin yaşam tarzı dayatmaları, iktidarın tüm toplumu aynı kalıba sokma sevdasıyla birleşince, ortaya çıkan şey artık yalnızca baskı değil, otoriter bir toplum mühendisliği projesidir. Türkiye yeniden ve hızla özgürlükler yok edilerek, baskılar artırılarak şekillendiriliyor ve bu yeniden şekillenme, milli güvenlik veya kamu düzeni sorunu kisvesiyle gerçekleştiriliyor.
Dün Manifest’i milli güvenlik sorunu olarak gören anlayış, bugün de Mabel Matiz’in bir şarkısına yasak getirdi. Manifest ne yapmış da milli güvenlik sorunu olmuş? Eline top mu almış, tüfek mi? Darbe mi planlamış? Suç çetesi mi kurmuş?
Bu ülkede asıl güvenlik sorunu; kadına yönelik şiddete karşı koruyucu, önleyici tedbirleri almayanlardır. Defalarca başvuruda bulunmasına rağmen kadınların göz göre göre katledilmesini engellemeyenlerdir. Can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’ni feshedenlerdir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sanatla, şarkı sözleriyle, kliplerle değil, gerçek sorunlarla uğraşmalıdır. Kamu düzeni, genel sağlık ve ahlak gibi kavramları keyfi bir sansür aracı olarak değil, yurttaşların yaşam hakkını korumak için kullanmalıdır.
Eğer Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kamu düzeni ve halk sağlığı konusunda gerçekten hassas olsaydı; ülkemizde her gün en az iki kadın katledilmezdi, bebekler yeni doğan çetelerine teslim edilmezdi, çocuklar açlıkla sınanmazdı, Bakanlığa ait bakımevlerinde işkence ve kötü muamele olmazdı, engelliler ve yaşlılar eve kapanmazdı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı şarkı sözleriyle uğraşmayı bir yana bıraksın, derhal kadınların, çocukların, yoksulların, engellilerin, yaşlıların, özetle tüm kırılgan grupların yaşam kalitesini yükseltsin. Laik, demokratik, eşit bir sosyal hukuk devleti olduğumuzu hatırlasın, düşünce ve ifade özgürlüğünü, bireylerin yaşam hakkını savunsun.
Türkiye için gerçek güvenlik sorunu bu yasakçı zihniyettir.